2025-10-05

pes

halen yeterince sıkılamıyorum

üretmek için sıkılmak gerektiğini düşünüyorum. bu benim düşüncem mi bir yerlerde mi okumuştum onu bile bilemiyorum. nöromarketing ve determinizm. şuan bu ikili hakkında konuşmayacağım. arka planda şu müzik çalıyordu kapattım. aslında bu müzik de çalmıyordu. radyoda çalan şeyi shazamladım. parçanın alakasız bir kısmı sanırım. hiç yeni yıl neşesinde değilim. bir süredir arka planda müzik eşliğinde bir şeyler yapmayı bıraktım. bu sigara mı ki bırakayım. bir anlamda öyle de olabilir. farkında olmadığımız bağımlılıklar. bir şeylerle uğraşırken sükunet içinde olmayı seviyorum. temizlik yaparken gerçekten temizlik yapmak, okurken gerçekten okumak, yazarken yazmak gibi gibi. böyle uzar gider tüm sayfayı doldurabilirim yapılacak şeylerle. işime gelir. yazmak meselesi de bir iş haline gelsin istemiyorum. acaba tam olarak ne zaman yazdıklarım yazma eylemi ile aramda olan ilişki bağlamından kopacak. kafamda bir kadın "pes" diyor sürekli. pes. anlamı nedir pesin. karşındaki kişinin senden üstün olduğunu kabul etmek, yenilgiyi kabul etmek. hayır kopya çektim. pes! yuh! bravo! şaşırtmadın! imalı alkış. kinayenin dışında bir şey yoktur. çünkü kinaye yoktur. yahut her şey kinayedir. pes gerçekten! bu kadarını da beklemiyordum. memnuniyetsiz surat ifadesi. hayal kırıklığı. kadının suratı belli belirsiz. bir elliden belki birkaç santim uzun. kafasında kuş yuvası ile geziyor. anlamadım ne demek istediniz. dayanamayacağım artık. pes. kadının sesi pes. tiz ses manasında. beni bir süredir rahatsız eden o şeyin adıymış pes. bilmiyorum şarkıların sözlerini pek duyamam dedim. müzisyen misiniz dedi birisi. öyle birisi yok. değilim. daha doğrusu hiç denemedim. denemediğim ama yeteneğim olan özelliklerimi sayabilirim eğer isterseniz. hayır kalsın. vaktim yok. seneler önce ortaokulda. başladı. sarışın mavi gözlü pelin diye bir arkadaşım vardı. dinlemiyorum sizi. güzel bir kızdı. fakat kırmızı tenli bi kadın. lolololololololo. kırmızı tenli insanları çekici bulamıyorum. umurumda değil. sarı pipi sarı pussy. kırmızı surat. her an patlayacakmış gibi durmuyorlar mı sence de. hayır durmuyorlar.


pelin neden arabesk müzik sevmiyorsun diye sordu. dinlesene şu sözleri ne kadar derin. of pelin çok kıro bir kadınsın. ve bu kırmızı tenli olmandan daha kötü bir şey. ve gerçeklerden kaçma eğilimindesin. o gün ilk defa bir şarkının melodisinden ziyade sözlerine odaklandığım gün olarak kayıtlara geçti. 


seneler sonra. kendi evimdeyim. yalnızım. mutfakta bulaşık yıkarken bir yandan müzik dinliyorum. özellikle mutfakta olduğumu belirtmeme gerek var mıydı bilemedim. küvette yıkayacak halim yok. belki de vardır. wake me up when september ends. like my father's come to pass... seven years has gone so fast... wake me up when september ends..


hasiktir. göz yaşları bulaşık sularına karışıyor. hasiktir. buradan uçan kuşlar tam yedi yıldır sana gitmiyor. 

uf sal artık şu adamı. senin yüzünden arafta iki büklüm bekliyor. dünyada yedi yıl ahirette kaç yıl. ahiret yılı hesapla nokta com.

2025-10-04

el yazımın kastrasyon korkusu


bu olayın makbulü nedir

el yazısı mı

hepsine hükmedicek tek bir yazın aracı 

telefonumun notlar kısmını bir gün elden geçirmeliyim

burada olanlar kolayca düzeltilebiliyor. 'yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor.'

son zamanlarda bende gelişen paronaya ve güvensizlik halleri ile ilgili konuşalım. (daha öncesinde hiç yokmuş gibi) bir yerlerde el yazımın ve fikirlerimin yer aldığı bir defter bulundurmak beni oldukça çıplak hissettiriyor. (düşüncesi bile korkunç). bir yerlerde bana dair bu şekil bir kayıt bir düşünseli bulsam bile ilk yaptığım şey önce gururla okuyup, iyiymiş kardeş kökü sende zaten diyip yırtıp atmak oluyor. çünkü malum görmek isteyen gözler için ne hikmetler vardır. dolayısıyla samimi olamıyorum. burada da pek samimi olduğum söylenemez. en azından taslaklar kısmı var. güvensizlik alanı. sürekli yanımda taşıyabileceğim bir defter ve bir kalemim olursa günlük tutma alışkanlığı edinebilir miyim. el yazım hızlı yazmak için fazla güzel. dün ramin el yazımın sola yatık olduğunu söyledi. 

raminle yoga öncesi "suns's furry" isimli kahvecide oturduk kitap okuyoruz. defterim var not alıyorum kitaptan. john bergerin görme biçimleri. üniversitede okumuştum şimdi yeniden okuyorum filan diye sallıyorum ama aslında ilk defa elime aldım kitabı. john bergerin farklı kitaplarını okumuştum. ve hatırlamıyorum. pek tabii bunu da okumuş ve unutmuş olabilirim paralel bir gerçeklikte diye düşünüyorum. yazdıklarına bakabilir miyim dedi. verdim defteri. oha çok ilginç sola eğik yazı tipin dedi. elinden çektim defteri bir hışım. ahmet kayanın rica ederim sekansı. hayır ben rica ederim dedim. ne demek lan sola eğik. benim yazım dimdik filan dedim çıkıştım. gayet motomot times new roman format yazım var benim ağzını topla filan. sonra dedi ki kanka kötü bir şey demedim. sadece bi tespitte bulundum. kitabi koydu l harfinin yanına. bak birazcık sola eğik dedi. abi hayır benim yazım dik diye iddialaştım. siparişleri getiren garson kadına sordum (o sırada laktozsuz demeyi unuttuğum ve birkaç saat sonra bana ızdırap olacak cortado ile kuru domatesli sandviçi masaya yerleştirmekle meşguldü) 

bu yazı dik mi eğik mi. hmmm mmm biraz sola yatık dedi. ABİ NASIL BİRAZ SOLA YATIK BENİM YAZIM DİK AMK. KALIN UZUN DAMARLI VE DİK OLMAK ZORUNDA. (apolonik karakterin iğdiş edilme korkusu ile kan ter içinde kabustan uyanışı)

oysaki ben mükemmel bir şekilde dik olduğunu düşünüyordum. adeta fallik bir obje. kalın damarlı, dik ve uzun. yazı tarzından karakter analizi çıkarılabildiğini bildiğimden "l, t, k, h" harflerinin üst kısımlarını kasıtlı olarak uzattığımı da kimse bilmez örneğin. bazen gerçek karakterim yanlışlıkla ortaya çıkacak diye çok korkuyorum. onunla ben bile tanışmıyorum. tanışmak istediğimden de emin değilim. kasıtlı olarak times new roman ruhsuzluğunda bir el yazım olduğunu düşünsem de içimdeki muhbir beni ele veriyor. benim erkekliğim bir illüzyon. ödünç alınmış bir erkeklik. bu arada illüzyonu yıllardır yanlış yazdığımı fark ettim. tek "l" ile olması daha anlamlı geliyordu ancak düşününce; illüzyonun kendisi de bir yanılsamadan ibaretmiş. bunu anladığım anda rahatladım. küçükken yerden uzun tahta sopalar bulur ve kendime gizli gizli pipi yapmaya çalışırdım. nedense küçükleri ile de yetinmezdim. bacak boyunda ağaç dalları olurdu bunlar. kendim bacak kadardım zaten. pipi yapmaya çalışırken sopanın ucu klitorisime geldiğinde ise haz duyardım. çok sonraları aynı hissi ilginç bir şekilde nispeten ortalama bir penise göre küçük ve ince ebatlarda seçtiğim strap-on deneyimimde yaşayacaktım. (yarakının olması ağır bir sorumluluktu. seneler geçti ve yarak boyları büyüdü. masonlukta derece atlamak filan gibi- değil, şuan uydurdum) ama gerçek şu ki benim ilk strap-on'um bahçemizdeki erik ağacının ince dalıdır. yalnız bu penis sevdası erkek kardeşimin yahut babamın penisine duyduğum kıskançlıktan ziyade annemin zavallı itaatkarlığına duyduğum bir öfke olarak tezahür ediyordu bende. bu nedenle evdeki en büyük yarağa sahip kişiyi kendi safıma çekip onu da amaçlarım için kullanmak daha akıllıcaydı. kendi penisim olamıyorsa penisi olan birinden ödünç alabilirdim ne de olsa. hoşgeldin fallik kadınsu bebek. ödünç aldığım penisi kaybetme korkusu. ve sonra ödünç aldığım penis öldü. bu erkekler ile girdiğim sidik yarışlarını ve dişiliğe karşı olan küçümseyici ama imrenme ile karışık nefretimi bir nebze olsun açıklıyor. 


dişiliği özdeşleştirdiğim zayıflık aslında bir güçtü. (arkası yarın derse yetişmem gerek)



2025-09-22

 

o gece uluların sesi ile yer gök inledi

peluş balık boğuldu

rainbow in the sky

she (was) lost control

2025-09-11

dünlük

dün diare oldum. bir şey yazamadım. halen halsizim

üstümdeki ölü toprağını atabilmek namına hazırlandım ve ofise geldim

iyi de yaptım sanırım

günlük gibi her gün yazayım filan diyordum. dünlük oldu bu. yazın dilim hayatıma yetişemiyor

patatesle beslendiğim için zihnim nişasta 

puslu düşünüyorum

teşhircilik, annesini siken erkek çocukları, terk edilme şeması

annesinin derisini giymeye çalışan kadınlar, attachment bağımlılığı temalı şeyler var kafamda

hepsi birbiri ile halay çekiyor

ve kumtel


2025-09-09

gayri safi milli hafıza

 nasıl yazıldığını unuttum 


bahçelideki evimden merhaba. uzun zaman sonra kendimle baş başayım. bu müstesna anı yine kendimle paylaşmak için bu satırları yazıyorum.


selam

önce günlük, gündelik tarzı bir şeylerle ısınma turlarına başlayıp sonrasında gevezeliğimin bana verdiği yetkiye dayanarak olayın bokunu çıkarırım diye düşünüyorum.


delete tuşu bende nasılsa. tek tuşuma bakar. siler atarım. öyle havalara girme o yüzden.


dünkü çipura üzerine konuşmak istiyorum. dünkü çipura ne güzeldin. son anda yetişmeyen defne yaprağı olmadan da gayet lezzetliydin. yaklaşık bir otuz santim uzunluğunda filandın. yanaklarını her zamanki gibi ben yedim (can benim için ayıklayıp eliyle yediriyor). beyaz şarap ile pek de güzel gittin. şarap yeterli soğuklukta olmadığından buzluktan çıkardığım buzlardan koydum mini kadehlere. fakat "bir gün balık çorbası yapma ümidi ile buzlukta biriktirdiğimiz balık kolonisinin" kokusu sardı mesela tüm bardağı bu sefer de. alkol koku reseptörlerimi duyarsızlaştırana dek garip bir histi. sonra alıştım. 


küçükken balık sevmezdim örneğin. mesela büyüyünce ona da alıştım. tıpkı babamın ölümüne de alıştığım gibi. (ve bunu yazmak artık bana koymuyor. (insanoğlu özet))


babamın haftada en az bir kere balık yenmeli mottosu ile alıp getirdiği palamutlara kurban gitti çocukluğum. 

unlayıp tavada kızgın yağ içerisinde kızartırdık onları. sadece kızartma tadındaki deri kısımları hoşuma gittiği için o kısımlarını yerdim. yeterince kızaran her şeyin tadı bir yerde aynı oluyor. (yeterince baharatladığın takdirde her şeyin tadının kokoreçe benzemesi gibi) 

siyah kısımlarını yememeye özen gösterirdim. acı yer fıstığı denk gelince yaşanan duygu ile birebir.

ve bu tesadüfi bir şey değil balığın kendi tadı maalesef.

evet genel anlamda balığın tadı oydu benim için. çok sonraları levrek filan iade-i itibar şovu yaptı tabi.

şimdiki yaşlarımda ise tercih yapmam istenirse -et türleri arasından- deniz mahsüllerini seçerim hiç şüphesiz. 

omega-3 için şiir bile yazdım. cesaret gelirse bir gün onu okuyacağım burda

şiirin adı gayri safi milli hafıza. aslında şiir bu kadar. 

insan değişiyor ve gelişiyor. zaman içerisinde kısa kesmeyi de öğrenmiş olmalıyım. 

acı palamutu nefesini tutarak yiyen o hallerim respect atiyor romantik akşam yemeğimizdeki çipura sunumuna. tadını bilmese de bir şeylerin iyiye gittiği ortada diye düşünüyor. masa da güzel görünüyor hani. değişmek konusunda gösterdiğim cesaretin karşılığı olmalı bu haller diye de ekliyor.


teminat mektubu tarafından bölünen sabah seksi ve çıplak bir şekilde yaptığım telefon görüşmelerini anlatacak kondisyonumun olup olmadığından emin değilim. 

ve sanırım sarımsak tozu kötü bir fikir değil.